Mavi At’ın özgürlük yolculuğu

MAVİ AT’IN ÖZGÜRLÜK YOLCULUĞU

En iyi ilaç özgürlüktür.

Dünyadaki akıl hastahaneleri 70’li yıllara gelene kadar hastalar için bir hapishaneydi. Hastahane çalışanları dışında dışarı çıkabilen tek canlı kirli çamaşırları götüren bir attı. 70’li yılların başında dünyada ilk kez İtalya’da büyük akıl hastahanelerinin kapatılmasını ve toplum içinde içinde tedavi anlayışını amaçlayan bir reform hareketi başlatıldı ve ruh sağlığı bütçesinin % 94 ü toplum odaklı ruh sağlığı merkezlerinin kurulmasına, sağlık hizmetleri ile sosyal hizmetlerin entegre edilmesine ayrıldı. 1974’de Trieste’deki akıl hastahanesinin kilitli kapıları açıldı ve hastaların diledikleri zaman dışarı çıkmasına fırsat verildi. Hastahane yıkıldı ve hastahane çalışanları halk ile elele vererek iki buçuk metre yüksekliğinde ahşaptan mavi bir at yaparak hastahanenin girişine yerleştirdiler. Köklü değişiklikle birlikte bu at özgürlüğün ve topluma karışmanın sembolü oldu. Bu reformdan sonra hastaların iş olanaklarında ve işlevselliklerinde artış suç oranlarında azalma görüldü. Bu reformun mimarı Dr. Franco Basaglia akıl hastalığı kuramını reddetiği iddia edilerek eleştirildi, ama o akıl hastalığını değil akıl hastalığının etiketini ve damgalamayı reddediyordu. Basaglia herşeyden önce hastaları insan olarak kavrayabilmeyi hedefliyordu ve özgürlüğün tedavi edici bir etkisi olduğunu düşünüyordu. Ona göre doğrudan doğruya kapatılmak hastalık yaratıcı bir etkendi. Basaglia, 1977’nin Haziran ayında kurduğu Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri ile hastahaneden topluma geçişin temellerini attı. 1980’de ise hayata veda etti.

“Mavi At Ankara’da”

1997’de Ankara’da şizofreni hastalarının yakınları ve birkaç doktor Ankara Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği’ni kurdular. Daha sonra farklı şehirlerde, farklı isimlerle dernekler kuruldu. 2006’da ise Şizofreni Dernekleri Federasyonu kuruldu. 1’i Ankara’da, 3’ü İstanbul’da, diğerleri ise Bursa,İzmir,Manisa ve İzmit’de olmak üzere 8 dernek federasyon şemsiyesi altında toplandı. Mavi At Kafe ise 2009 yılının Haziran ayında Şizofreni Dernekleri başkanı Doç.Dr. Haldün Soygür ile iki hasta yakını kuruculuğunda ve bir ilaç şirketi sponsorluğunda Beşevler’de açıldı. Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun iktisadi işletmesi olan Mavi At Kafe’nin amaçları; toplumdaki önyargıları kırmak, şizofren hastalarına iş imkanın sağlamak ve şizofren hastalarının ailelerini eğitmek. Kafe, bir ticari işletme gibi görünsede aslında bir sosyal rehabilitasyon merkezi. 18 şizofren hastasıyla yola çıktılar ve hastalardan 8’i topluma kazandırıldı. Hastalardan 1’i ise şu an ODTÜ’de felsefe doktorası yapıyor ve yazmış olduğu 5 tane kitabı var. Kafenin çalışanları, genellikle şizofren hastası olmakla birlikte gönüllü olarak çalışanlar da var. Hastalar, kafede çalışmanın yanısıra etkinliklere de katılıp sosyalleşiyorlar.

Mavi At Kafe hem bir sosyal rehabilitasyon merkezi,hem bir kültür kafe hem de psikoloji öğrencileri için açık bir laboratuvar. Kafede her hafta fotoğrafçılık ve resim kursu veriliyor, 15 günde bir gelen okuma grubuyla okuma etkinlikleri yapılıyor,ikinci el kıyafetler alınıp satılıyor,ayda iki kez de psikoloji öğrencilerine , hemşirelere, sosyal hizmet görevlilerine  şizofreni hastalığı ile ilgili film gösterimi yapılıyor. ODTÜ’nün psikoloji öğrencileri 2006’dan beri kafeye gruplar halinde gelip “alan çalışması” dersleri için gözlemler yapıyorlar.

“En önemli ilaç sosyal rehabilitasyon”

Mavi At Kafe’nin gönüllü çalışanı psikolog Fatoş Canborgil şizofreni ile ilgili şunları söyledi:

“Şizofreni korkulacak bir hastalık değildir. İlaçlar düzenli kullanıldığı zaman tansiyon,şeker gibi hastalıklardan hiçbir farkı yoktur. Şizofreninin iki tip belirtsi vardır.Bunlar, negatif belirtiler ve pozitif belirtilerdir. Uykusuzluk, şüphecilik, korku, olmamış şeyleri olmuş gibi göstermek, takip edilme tedirginliği, ses duyma pozitif belirtilerdir ve bu belirtiler ilaç kullanmaya başladıktan 3 ay sonra kaybolur. Negatif belirtiler ise genellikle depresyon ve ergenlikle karıştırılır. İçe kapanma,odadan çıkmama, tembellik, insanlarla iletişim kuramama negatif belirtilerdir.Negatif belirtilerin tek yolu sosyalleşmek ve insan içine karışmaktır.”

Canborgil, şizofreni ile ilgili en önemli sorunlardan birinin “hastanın hastalığını kabullenmemesi” olduğunu belirtti. Erken tanının önemini vurgulayan Canborgil, şizofrenin nedenlerinden şu sözlerle bahsetti: “Şizofrenin genlerden  gelme oranı % 8. Trafik kazaları, başka gelen darbe, yaşanan bir acı, anne karnında geçirilen ateşli hastalıklar, doğum sırasında oluşan komplikasyonlar ve uyuşturucu madde kullanımı şizofrenin sebeplerindendir. Önemli olan bu hastalığı erken teşhis edebilmek ve hastanın hastalığını kabul etmesi. Hastaların birçoğu damgalanma korkusundan ne hastalıklarını kabulleniyorlar ne de derneğe üye oluyorlar. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar yararlı olur. İlaçlar düzenli kullanılmalıdır ve bırakılmamalıdır. İlaçlar kullanıldığı zaman bu hastalığın hiçbir zararı yoktur. Şizofreni korkulacak birşey değildir.Fakat ilaç bırakıldığı zaman pozitif etkiler başlar ve her bırakılışında hasta daha da geriye gider.”

Fatoş Canborgil ülkemizdeki şizofreni ile ilgili gelişmelere de şu sözlerle değindi: “Bundan kırk yıl önce ben Hacettepe’de okurken oraya gelen hastalar zincirlerle yatağa bağlanıyorlardı, elektro şok veriliyordu, pencereleri demir parmaklıydı, kapıları kilitli tutuluyordu. Şizofren Dernekleri Federasyonunun her sene sempozyumu olur. Bende bir sempozyuma katılarak bu mücadeleyi keşfettim ve orada kendimi dinazor gibi hissettim. Yıllar önce yatağa bağlanan insanlar karşımda panel masasında oturuyordu. O gün bugündür burada gönüllüyüm. Herşeyden önce şizofren hastalarını damgalamamalıyız, onları sevmeliyiz, onlarla yaşamayı öğrenmeliyiz ve destek olmalıyız”

 

“En büyük destek Yenimahalle Belediyesi ve Kafes Fırın Pastane’lerinden”

Şizofren Dernekleri Fedarasyonu’nun en önemli sıkıntılarından biri maddi destek. Fakat Yenimahalle Belediyesi ile Kafes Fırın Pastahanesi onları yanlız bırakmıyor. Her hafta satılması için yemek gönderiyorlar. Bunun dışında sponsorları yok.

Mavi At Kafe’nin kurucularından bir şizofren hastasının annesi Meral Taşkent düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: “ Hiç bir maddi desteğimiz yok. Biz burada kurslar, kermesler yapıyoruz ve bu etkinliklerle burayı ayakta tutuyoruz. Burası bir sosyal rehabilitasyon merkezi. Benim oğluma şizofreni teşhisi konulduğundan biz üniversite mezunu olmamıza rağmen birer şizofren cahiliydik. Daha sonra öğrendik ki bu korkulacak bir hastalık değilmiş. Oğlum burada çalışıyor ve burası oğluma çok iyi geldi. Kendine güven kazandı,sorumluluk alabiliyor. Sabahın 7’sinde kalkar traşını,duşunu yapar erkenden kafeye gelir temizlik yapar. Üstelik kendi işini başkası yapınca da çok bozuluyor.

Diğer hastalar da eve kapanmasınlar istiyoruz. Zaten şizofreni hastalarının iş olanakları olmuyor. Alevlenme dönemi olur diye kimse işe almıyor hastaları. Oysaki bu hastalık ilaçlar kullanıldığı taktirde hiçbir zararı olmayan bir hastalık. Bu hastalıkta öncelikli mesele hastanın hastalığını kabul etmesi. Hastalığını kabul etmeyenler var, depresyon tedavisi gören hastalar var, durumu iyi olmayıp 40 sene önceki ilaçları kullanan  garibanlar var, varlıklı ailelerin saklayıp yurtdışında kliniklere kapattıkları hastalar da var. Bizim hastalara iş olanağı sağlamamızın yanı sıra aileleri bilinçlendirmek ve önyargıları yıkmak gibi amaçlarımız da var. Bunun için mücadele ediyoruz.”

Ayrıca Taşkent; ”Bir şizofren hastasının annesi olarak herkesi buraya davet ediyorum. Önyargılı olmasınlar. Gelsinler, görsünler. Onlara destek olmalıyız. Ne kadar çok insanı hayata kazandırsak kârdır” dedi.

 Haber: Merve Kılıç

Yorum Gönder

Yorumlar